22 Nisan’a Dünya Günü demişler.
Bu yılki temayı da “Gezegenimize Yatırım Yap,” diye belirlemişler.
2021’in teması “Gezegenimizi Restore Et,” imiş. 2020’nin teması “İklim Eylemi”, 2019’un teması “Türlerimizi Koruyalım”, 2018’in teması “Plastik Kirliliğine Son Ver”, 2017’nin teması ise “Çevre ve İklim Okuryazarlığı” olmuş.
1970 yılından beri Dünya Günü kutlanıyor. O gün bugündür her yıl, çeşitli kurum ve kuruluşlar gezegenimize sözler verip duruyorlar. Diğer insanlara, gezegene sahip çıkma çağrıları yapıyorlar. Tam tamına 52 yıldır biliniyor gezegenin hassasiyetleri.
Bu yıl da her yıl olduğu gibi pek çok kanaldan Dünya Günü mesajlarıyla dolduk taştık.
Mesela, AB Komisyonu başkanı Ursula von der Leyen, Paris Anlaşması’nın insanlığın yaşam garantisi olduğunu ve kendilerinin nasıl da Yeşil Mutabakat büyüme modelini kabul ettiklerini, 55’e uyum paketini nasıl da devreye soktuklarını, emisyon ticaretini sadece enerji ve endüstri için değil aynı zamanda ulaşım ve binalar için de uygulayacaklarını söylüyordu.
ABD başkanı Biden ise çevre krizinin çok görünür hale geldiğinin farkında olduklarını, 10 yıl önce yapamadıklarını şimdi yapma şanslarının olduğunu ifade ediyordu. ABD’nin geçen yıl tarihinin en yüksek güneş ve rüzgâr enerjisi ve pil depolama teknolojilerini harekete geçirdiğini, kırsalda rekor derecede yenilenebilir enerji yatırımı yaptıklarını belirtiyordu.
Diğer liderlerden de benzer cümleler duyuyorduk. Hepsi elinden geleni yapmıştı elbette (!). Hepsi ortaklıkların ne kadar önemli olduğundan, bu işin anca birlikte başarılabileceğinden, kendilerinin nasıl da güzel adımlar attığından dem vurup duruyordu.
Sadece liderler değildi elbette konuşan. Çeşitli kurumların temsilcileri, kurumsal iletişim uzmanları nasıl da anlatıyorlardı çevre konusundaki iyi niyetlerini. Herkes birbirine nasihatler vermekte yarışıyordu. Hem kolektif hem de bireysel olarak gezegene nasıl yatırım yapılabileceğini anlatıp duruyordu herkes birbirine. Şöyle diyet yapın, böyle tüketmeyin, yaşam tarzınızı böyle değiştirin… Hepsi daha temiz bir çevre için.
Böyle geçti Dünya Günü. Konuşarak…
52 yıldır biliniyor nelerin nasıl yapılması gerektiği. Kimlerin yapmadığı da biliniyor. İstendiğinde problemlerin nasıl çözülebileceği de biliniyor aslında.
Her seferinde “İşte şimdi o an!” deniyor. Harekete geçmenin tam zamanı…52 yıldır tekrarlanıyor bu terane.
Nedense artıyor sera gazı üretim miktarımız. Artıyor çevre problemleri.
O ballandıra ballandıra anlatılan ortaklıklar bir türlü sonuç vermiyor. Ortaklıklar kuracağız diye planlanan seyahatler jetlerle yapılıyor. Konferanslar yapılıyor. Beş yıldızlı otellerde sofralar donatılıyor açlığa son vermek için(!). İklim için yapılan toplantılara petrol şirketleri sponsor oluyor bazen. Katılımcılar kendi kendilerini alkışlıyor ne güzel sözler verdik diye. Sözüm ona uzun uzun tartışmalar yaşanıyor, ülkeler arasında uzlaşma sağlansın diye. Karar alırken ne kadar da zorlanıyorlar. Tutmayacaklarını bildikleri kararları almak bile zor oluyor onlar için. Bir alkışı hak ettiklerini düşünüyorlar sonunda.
Savaşlara son vermek için savaşlar yapıyorlar. Sonra her yıl gezegene yeni sözler veriyorlar sana yatırım yapacağız diye.
Bilim insanları araştırmalar yapıyor. Hepsi kabul görmüyor bu araştırmaların. Yönlendirilmiş konular oluyor kabul gören araştırmaların konuları. Belli çevrelerin istediği ve desteklediği konular…
Çevre problemlerinden herkes sorumlu diyorlar. Gezegenin başına gelenlerden herkes sorumluymuş güya. Bazılarının daha çok sorumlu olduğunu kimse söylemiyor. Daha çok sorumlu olmanın, tarihsel sorumluluk taşımanın hesabı verilmiyor bir türlü. Evdeki minicik davranışlarımıza odaklanıp, gerçek sorumluların yüküyle evdeki bireylerin yükü eşitleniyor adeta.
Kararları alanların ise nedense hiç sorumluluğu olmuyor. Onlar süslü cümlelerle gazetelere, dergilere beyanat verip alkışı topluyorlar nasıl olsa.
Düşünüyorum, eksik olan nedir aslında diye.
Ezginin Günlüğü’nün parçası geliyor aklıma: “Eksik bir şey mi var hayatımda?”
Eksik bir şey var şu insanın hayatında diyorum. Her şeyi var insanın; zekâsı, bilgisi, yeteneği, ortaklıklar kurabilmesi vb. Ama eksik olan bir parça var bu yapbozda. Bu parça tüm düzeni bozuyor. Tablo tamamlanamıyor bu yüzden.
Eksik parça “dürüstlük” diyorum, genelleme yapmadan. “Hangimiz gerçekten dürüst?” sorusuyla amacımıza gölge düşürmeden söylüyorum bunu.
Keşke 52 yıldır dürüst olunsaydı diyorum. Keşke verilen sözler tutulsaydı diyorum. Keşke tüm bilimsel bulgular, insanı gezegen için daha fazla “yatırım” yapmaya götürebilseydi diyorum. Keşke insan seçme hakkını dürüstlükten yana kullansaydı diyorum.
Bugün Dünya Günü’nde iklim krizi, kitlesel yok oluş veya çevre problemleri yerine başka şeylerden söz ediyor olurduk.
“Ne yani, yapacak bir şey kalmadı mı? Umutsuzluk mu yayıyorsun?” diyebilirsiniz.
Yapacak bir şey olmaz olur mu? İnsan var oldukça yapacak bir şey hep var, umut var.
Ama o yapacak şeyi yapmayı seçecek mi insan evladı? Verdiği sözü tutmayı, dürüstlüğü seçecek mi insan evladı?
İşte benim asıl sorum bu.