İdeallerine sarılan, yüksek bir amaç peşinde koşan insanlar saf mıdır?
“Düzene akıl erdirememe, kolayca aldatılabilir olma durumu” olan saflıktan bahsediyorum.
Çevre mücadelesi verene bir hayalperestmiş gibi bakanlar yok mu?
İdealist olan bu insanlara gülümseyen gözlerle bakıp “Vah vah gerçeklerle bağını koparmış. Hangi dünyada yaşıyor?” diyenleri görmediniz mi?
Belki siz de böyle düşünüyorsunuz bazı haklı gerekçelerle…
Mevcut verilere bakıyoruz; insanlık bugüne gelirken çevresel anlamda çok da parlak olmayan bir tarih yazdı. Zihnimiz hemen kestirimini yapıyor ve çevreyle ilgili gelecek modelini ortaya koyuyor: “Böyle gelmiş, böyle gider”.
Pek çok uluslararası ve ulusal toplantı, panel, eğitim yapıldı, yapılıyor, yapılacak. Hepsi sürdürülebilir kalkınmadan bahsediyor.
1972’de Stockholm Konferansı, Dünya Çevre Günü’ne adını veren konferans,
1992’de Rio de Janeiro’da Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı
2002’de Johannesburg’da Dünya Sürdürülebilir Kalkınma Zirvesi
2005’te New York’ta Birleşmiş Milletler Dünya Zirvesi
2012’de Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı
2015’te Paris İklim Değişikliği Konferansı
Ve daha fazlası…
Pek çok afili söz, karbon ayak izi, su ayak izi, 3R-5R, döngüsel ekonomi, endüstriyel metabolizma, eko-verimlilik, eko-tasarım, yaşam döngüsü değerlendirmesi, endüstriyel simbiyoz, eko-etiket vb.
Pek çok yasa, yönetmelik…
Hepsini önemsiyorum, hepsini. Hepsini gerekli buluyorum, hepsini.
Ama neden yeterince ilerleme kaydedemiyoruz? Ne eksik?
Neye inanmıyoruz? Çevresel iyileştirmelerin bu büyük kirlilik canavarının dişinin kovuğuna gitmeyeceğini mi düşünüyoruz? Bir yanımız bu çabaların bir hayale hizmet ettiğini mi düşünüyor? İnanmadan mı çaba gösteriyoruz veya çaba göstermiş gibi mi yapıyoruz?
Hatırlayın, pandemiden dolayı kapandığımız ilk dönemde, trafiğin durduğu, endüstrinin kirletmediği o dönemde, kirlilik o kadar azalmıştı ki İstanbul’dan Uludağ’ı görenler oldu. İstanbul Boğazı’nda azalan gemi trafiği nedeniyle yunuslar ortaya çıkmaya başladı. Kuş sesleri daha çok duyulur oldu. Bu dönemde bazı ülkeler özellikle atmosferik kirlenme seviyelerinde hissedilir bir düşüş olduğunu kaydettiler.
Bu dönem benim için şu gerçeği bir kez daha doğruladı: Biraz çabayla büyük sonuçlar elde edebiliriz. Küçük görünen çevre dostu eylemlerimiz gezegenimiz için büyük sonuçlar verebilir. Çevresel değişim mümkün!
İnanmadığımız nedir o zaman?
Ne eksik?
Mevzuat var, toplantılar en üst düzeyde yapılıyor, yetişmiş personel var, çevre mühendisleri var, bilgi var…
Ne eksik?
Samimiyet mi dediniz?
Yasalar yeterince uygulanmıyor mu dediniz? Büyük salonlarda, büyük toplantılarda, büyük büyük insanlar tarafından söylenen o afili sözler kâğıt üstünde mi kalıyor dediniz? Denetimler yetmiyor mu dediniz?
Neden? İnsan neye inanmıyor?
İnsan insana inanmıyor. İnsan kendine inanmıyor. İnsanın asil davranabileceğine, büyük bir değişim yapabileceğine inanmıyor. Böyle olunca, çabaların hepsi iyi niyetli hayal kırıntıları olarak görülüyor örtük zihinlerde.
Biraz süreç odaklı bakalım. Çocuklar, özellikle çok küçük yaştaki çocuklar, oyun oynarken bir sonuca varmayı akıllarına getirmezler. Oyun oynamanın kendisidir güzel olan. Oyun oynarken mutlu olur, doyum bulur ve gelişirler. Oyunla büyür çocuklar. Oyunun sonunda varılacak bir hedef olması gerekli değildir.
İdeallere tutunup çevre mücadelesi verenlerin durumu da süreçten zevk alarak büyüyen bu temiz çocuklara benzer. Ellerinde sihirli bir değnek yoktur onların; hemen iyileştiremezler gezegendeki yaraları; bunun farkındadırlar. Ama çabaları asildir, anlamlıdır. Böyle yaşamak onlar için bir doyum kaynağıdır. Daha iyi bir insan olma yolunda adım atmaktadırlar aslında. Onlar “çevresel etik” der, kendilerine gülümseyen gözlerle bakanlara aldırmadan. Sonuç ne olursa olsun bu ideale doğru temiz bir çaba içinde yürümek, onlara gereken yaşam kalitesini sağlar nasıl olsa.
İdealist insanların çabaları hem onları büyütür geliştirir hem de bir çekirdeklenme, mayalanma hareketi başlatır. Bu hareket insanlığı büyütür geliştirir. İnsan ahlakının daha iyiye doğru evrilebileceği gerçeğini hatırlatır bu insanlar. Çevre için yaktıkları kıvılcımlar, çevre yasalarını, çevre teknolojilerini, biyoçeşitliliğin önemini, her şeyin ekonomik kalkınma olmadığını vb. düşürür zihinlere.
Bu idealist insan,
- Bazen bir Kızılderili reisi olur ve çevre mühendislerinin kitaplarına giren öğütler miras bırakır.
- Bazen köydeki babaanneniz olur doğayla nasıl dost olunacağını yaşamıyla sergiler.
- Bazen bir lider olur çevreyi tüm politikaların en üstüne çıkarır.
- Bazen bir bilim insanı olur gerçekleri söylemek için kimsenin onayına ihtiyaç duymaz.
- Bazen bir sanayici olur başkalarının ne yaptığına aldırmadan, yaptırımlar olmaksızın kendi çevre-dostu adımlarını atar.
- Bazen bir çevre mühendisi olur aldığı eğitimin hakkını verir.
- Bazen siz olursunuz kardeşinize, çocuğunuza, eşinize, dostunuza yaşamın ne kadar değerli olduğunu anlatırsınız.
Sorumu yanıtlayayım o zaman. “İdealist olmak saflık mıdır” diye sormuştum.
Evet, idealist olmak saflıktır. Ancak “kolayca aldatılabilir olma durumu” olan bir saflık değil, tam tersine içinde derin bir bilgelik barındıran, anlamı “temizlik” olan bir saflıktır.
Prof. Dr. Güray Salihoğlu