Hep mi kötü şeyler söyleyeceğim çevreyle ilgili? İnanın mercekle arıyorum iyi şeyleri… İyi bir şey bulup söyleyeyim diye şüpheci olmamaya çalışıyorum bazen. Yeşille aklama yapılmamış uygulamalar, söylemler arıyorum. Yüzyılın sonunda beklenen sıcaklıkların gerçekleşmeyeceğine dair umudumu yeşertecek dürüst eylemler arıyorum.
Üzgünüm, bulamıyorum. Durum ciddi.
Glasgow’da verilen sözler yalnızca o günkü şartları idare etmek için mi verildi? Ülkelerin yöneticileri gerçekten inanmadılar mı durumun ciddi olduğuna? Yoksa inandılar da “battı balık yan gider” senaryosunu mu tercih ettiler? Veya “Dilim böyle söylüyor, sözler vermek durumunda kalıyor ama içimi bilemezsiniz. Ülkeme döndüğümde yapacağımı bilirim. Uzaktan davulun sesi hoş gelir; bekâra eş boşamak kolay gelir…” görüntüsü mü verdiler acaba?
Hükümetler arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) yine bir rapor yayınladı ve iklim değişikliğinin tehlikeli etkilerini gösterme sıklığının hızla arttığını söyledi. Mesajı duyuldu mu dersiniz?
Rapora göre dünyadaki insanların yarısı iklim krizinin ciddi etkilerine karşı aşırı kırılgan durumda. Kıyılarda yaşayan bir milyar insan 2050’ye kadar sel felaketiyle karşı karşıya kalacak; kitlesel ölümler yaşanacak. Türler azalmaya başladı zaten, ağaçlar ve mercan resifleri azalıyor. Tarım arazilerinin neredeyse yüzde onu tarım için elverişsiz hale gelecek.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, “Bugüne kadar birçok bilimsel rapor gördüm. Ama böylesini görmedim. IPCC’nin son raporu insanın ıstırap atlasıdır; başarısız olmuş iklim liderliğini lanetleyen bir suçlamadır,” diyor.
Diyecekler ki “Ukrayna’da savaş varken iklim değişikliğinin sırası mı şimdi?”
İklim değişikliği şöyle mi diyecek yani? “Aaa tamam o zaman, siz savaşla meşgulsünüz. Ben bir müddet gelmeyeyim. Size de yazık! Savaş çok gerekli bir şey çünkü. Savaşı tamamlayın, ben öyle gelirim.”
Doğru ya! Savaşları besleyen, savaşları meşru kılan zihin yapısı, insanın asıl düşmanının yine insan olduğunun farkında. Hiçbir şeyden korkmuyor, insandan korktuğu kadar. Karşısındakini kendi gibi biliyor. İklim değişikliği vız geliyor, insanın verdiği korkunun yanında. Bu yüzden savaşıyor.
“Niye öyle söylüyorsun, ne güzel sözler verildi COP 26’da,” diyebilirsiniz.
Yine Ajda Pekkan, yine “Palavra, palavra, palavra…” diye seslendirdiği şarkısı aklıma geliyor. Tutulmayan sözler bunlar… Örneğin gelişmiş (!) ülkeler söz vermişlerdi, yoksul ülkelere sundukları finansı iki katına çıkaracaklardı iklim uyumu için. Kimseden bir ses yok.
“Bir an önce seragazı emisyonlarını azaltmak, net sıfıra giden bir plan yapmak asıl önceliğimiz olmalı,” diyor IPCC raporu. Duyan var mı?
Rapor ne söylüyor?
- 3,5 milyar kişi iklim etkilerine karşı aşırı kırılgan durumda.
- Dünya nüfusunun yarısı yılın bir zamanında ciddi su kıtlığı yaşayacak.
- Üç kişiden biri öldürücü sıcaklık stresi yaşayacak. Bu oran yüzyılın sonuna doğru %50-%70’e doğru artacak.
- Her yıl ciddi sel felaketi yaşayan insan sayısı yarım milyon artacak.
- Kıyılarda yaşayan bir milyar insan 2050 yılına kadar sel felaketi yaşayacak.
- Artan sıcaklıklar ve yağmurlar, insanlardaki, hayvanlardaki ve bitkilerdeki hastalıkları artıracak.
- 2100 yılına kadar sıcaklık artışını 1,6oC’nin altında tutsak bile (şu anda sıcaklık endüstri öncesi döneme göre zaten 1,1oC artmış durumda) bugünün tarım arazilerinin %8’i iklimsel açıdan tarıma elverişsiz hale gelmiş olacak. Tam da dünya nüfusunun 9 milyara çıktığı dönemde olacak bunlar.
- Sadece Afrika’daki 1 milyar çocuk yetersiz beslenmeden dolayı hayati tehlike yaşayacak.
- Sıcaklık artmaya devam ederse ve uyum sağlanamazsa 2050’ye kadar açlıkla karşı karşıya kalacak insan sayısı 183 milyon artacak.
Gıda üretimi suya, toprağa, sağlıklı ekosistemlerin sunduğu polenleşmeye bağlı. Bu nedenle iklim kriziyle mücadele ederken yaban hayatının korunması gerekiyor. Fakat hayvanlar ve bitkiler on binlerce yıldır yaşanmamış olan iklim koşullarına maruz kalıyor ve uyum sağlayamıyor.
Küresel ölçekte doğanın direnebilmesini sağlamanın yolu Dünya’nın kaynaklarını, karasını, içme suyunu ve okyanuslarını korumaktan geçiyor. Bugün karaların %15’indan daha az bir kısmı, içme suyunun %21’i, okyanusların %8’i ancak korunabiliyor. Amazon gibi bazı bölgeler karbon depolamaktan karbon salmaya doğru değişim geçirmeye başladı bile.
Önümüzdeki yıl, yeni bir taraflar toplantısı, tutulmayacağı bilinen yeni sözler, yeni ulusal katkı beyanları, sivil toplumdan yeni protestolar, hükümetlerden yeni bahaneler…
Sonumuz böyle mi olacak gerçekten?